Osmanlı Devletinin kuruluşundan önceye dayanan yerleşim bölgelerinden, doğanın özene, bezene yarattığı, Kurtuluş Savaşı'nın da önemli stratejik bölgelerinin başında olan Geyve, Sakarya Nehri'nin inci gerdanlık gibi sardığı bir beldedir. Doğa güzellikleri gibi, çalışkan ve sevecen insanları da bu şirin kasabayı güzelleştirmek için tarih boyunca uğraş vermişler, bu güne getirmişlerdir.
Eskiden kasabalarda, mahallelerde simgeleşmiş insanlar arasında saflıkları ya da biraz uçuklukları ile tanınan, yediden yetmişe herkesin ortak dostu, herkesin koruması altında olan ayrıcalıklı insanlar bulunurdu. Nedense bu güzel insanlar günümüzde unutuldu, gitti. Belki yaşam koşulları, belki de hoşgörünün kayboluşu bu tür insanların hafızalardan silinmesine neden oldu. Bilinemez.
Zaman tunelinden gerilere gidildiğinde , kırklı, ellili, altmışlı hatta, yetmişli yılarda günün her saatinde esnafı ve devlet dairelerini dolaşan (kendisine göre denetleyen ) şirin mi şirin, mini mini, güleç yüzlü, bir metre boyunda, yaz kış sırtından çıkarmadığı paltosu, fötrü şapkası, tertemiz kravatlı görünümü ile Sabit Bey, çok ayrıcalıklı kişiliği ile Geyve’nin simgesi ve sevgilisiydi. Vazgeçilmezi idi.
Sabit Bey’in Geyve eşrafından görgülü ve kültürlü, bir aileden geldiği davranış ve konuşmalarından da belli oluyordu. Sohbetlerde ciddiyeti hiç bozmaz , olur olmaz konuşanlara da tepkisini gösterirdi. Kendisini Geyve için hizmete adamış bir kahraman gibi görür, böyle tanınmasını da isterdi. Sabit bey güne ya bir esnafın dükkanında, ya Belediyede, ya da Hükümet Konağında bir Daire Amirinin yanında çok şekerli kahvenin yanında sigarasını tüttürerek başlar. İlk gittiği yerde kahveler içildikten sonra denetim başlar. Dükkan düzeni, çalışanların görünümü, fiatlar beyenilmez se ciddileşir, ‘’Durumunuzu düzeltin, kırmızı kalemi yerseniz Geyve’de barınamazsınız. Aklınızı, başınıza alın, yarın gene geleceğim, ben Belediye Başkanıyım‘’ der kızgın halde çıkar başka bir denetime gider.
Herkes çoluk çocuk Sabit beyin bu özelliklerini iyi bildiği için ters bir davranışta bulunmaz. Kendisine istekler ve şikayetler bildirilir. O zaman Sabit beyin keyfine değmeyin. İlçede her olumlu etkinlikte payı olduğunu söylemekle günlerini geçiştirir. O’na göre hiç boş zamanı yoktur. Sabit bey sadece Belediye Başkanlığı ile de yetinmez, kendisini Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı olarak ta görür. Kendini Türkiye’nin en başarılı ve en değerli hukukçusu olarak ta tanımlar. İnsanların da kendisini böyle tanımlamasını ister. Çok gururludur. Avukatlık cübbesi ve uyduruk Avukatlık belgesi de vardır..
Adliyede Baş Katibin odasında duruşma günleri giyeceği Cübbesi titizlikle saklanır. Aksi halde tüm görevlileri başka yerlere sürmekle tehdit eder. Kırmızı kalemini çıkarırsa yandın demektir. Kırmızı kalemi tehdit aracıdır. Yoğun çalışmaları için Bakanlıklardan gelecek tahsisatları bekler, nedense beklenen paralar bir türlü gelmez. Geldi ise mutlaka birileri almıştır. Zimmetine geçirmiş ya da başka hizmetlere harcamıştır, diye yakınır. Tabii dolduruşa getirenler de az değildir.. Bakanlıklardaki yetkililerin umursamazlıklarına kızar. Ulu orta ‘’ Ödenekler gelmedi, yapılacak işlerim aksıyor. İşler bitecek te evleneceğiz‘’ diye hayıflanır.
Gününün çoğunu okullarda geçirir. Gönlüne göre evleneceği hanımı arar, kendisine talip olanlara pek yüz vermez. Kendi beğendiklerini aday olarak belirler. Şu paralar bir gelse, hemen düğün yapacak, eğlenceler haftalarca sürecek. Hayal bu ya…
Sabit bey yoğun işleri arasında en severek yaptığı iş ise zina ve boşanma davalarıdır. Başka davalar ilgi alanında değildir. Hemen, hemen hergün bir boşanma davası için baş vurulduğunu söyler ama bu beklenen duruşma çok nadir de olsa zaman zaman gerçekleşir. Sabit beyin karşısına da Avukat Muslihittin Gürer ya da Avukat Mustafa Çolakoğlu çıkarılır. Böyle duruşmalar öğle paydoslarına denk getirilir. Dinleyiciler çok renkli ve eğlence içinde duruşmayı izler. Savunmalar yapılır Hakim Sabit Beyin duruşmadan galip ayrıldığını söyleyince salonda kopan alkış tufanından sonra izleyenlere dönerek ‘’ Davayı kazandım. Karşı tarafın Avukatını yerden yere vurdum. Bir daha karşımda cübbe giyemiyecekler ‘’ diye kahkahayı patlatır. Yüksek olan Avukatlık ücreti ise nedendir bilinmez hiçbir zaman kendisine ödenmez. Alacak listesi kabarır.
Sabit bey milli bayramlarda protokolda yerini alır. Kutlamalara katılır. Günün keyfini böbürlenerek çıkarır.
Bugün Geyve’ye baktığımızda insanların çoğunun birbirini tanımadığı, ya da tanımazdan geldiği görülüyor.Herkes kendi dünyasında yaşamını sürdürüyor.
Keşke Sabit bey gibi pırıl, pırıl insanlar günümüzde olsa da biraz olsun yorgunluklar, kırgınlık ve kızgınlıklar azalsa.
İyi ki bu dünyadan Sabit bey geçti. Yattığın yer cennet olsun.
İLHAN BAYKAL
( 6 Şubat 2013)
FACEBOOK YORUMLAR