Türkiye’de her yıl aynı zamanlar asgari ücret tartışmaları başlar, asgari ücret tespit komisyonu toplanır. Taraflar gider gelir. Kulaklar Cumhurbaşkanının ağzından çıkacak rakama odaklanır. Asgari ücret ilan edilir. Muhalefet bağırır isyan eder. İktidar dolar bazlı asgari ücret değerlerini yıl yıl açıklar. Asgari ücretin yıllara göre değişiminden olumlu artışından dem vurur. Muhalefet çay simit hesabı yapar. Kimse asgari ücretin önemini azaltmaya yönelik kafa yormaz. Bizim memlekette tartışmalar genellikle geçici çözümler ve popülist yaklaşımlarla şekillenir. Asgari ücretli çalışan sayısını azaltmak ve asgari ücretin alım gücünü arttırmak tartışılması gereken asıl konudur. Asgari ücretin toplumdaki anlamını ve önemini kalıcı olarak değiştirebilmek için, eğitimde yapılacak köklü reformlardan başka bir yol yoktur. Eğitim bir memleketin ekonomik kalkınmasının temellerini atar.
Döngü Şöyledir: Eğitim, nitelikli iş gücünü doğrudan etkiler. Eğitimde yapılacak köklü değişiklik nitelikli insan kaynağı oluşmasının mihenk taşıdır. Eğitimde yapılacak bu köklü değişim insan kaynağını oluşturulmasını sağlar. Nitelikli iş gücü katma değerli üretimi mümkün kılar, işletmeler bu doğrultuda yatırım yapar, sermaye yatırımları ile birlikte alt yapı yatırımları artar, üretim teşvik edilir. İşletmeler rekabetçi hale gelir. Rekabetçi işletmeler kazancını artırır, kazançlar ise hem doğrudan vergilere hem de çalışan ücretlere yansır. Bu durumdan dolaylı vergilerin yükü azalır çünkü gelir artmıştır. Buda toplumun geniş kesimlerinin toplam gelirden aldığı payı artırır. Gelir adaleti olumlu etkilenir. Hane halkı ve işletmelerin gelir seviyesi yükseldikçe, tüketim harcamaları artar buda iç kaynağa dayalı finansmanı güçlendirir. Toplumun ekonomik, siyasi ve sosyal refahının gelişir. Ekonomik kalkınma sağlandığında, asgari ücretin toplumsal önemi azalır; çünkü asgari ücretlilerin sayısı, genel çalışan nüfusunun içinde bir azınlıkta kalır.
Bugün Türkiye’de asgari ücretin ötesine geçen tartışmalar maalesef yok..Muhalefet yada iktidar partisine mensup politikacılardan sorunun derinlemesine tahliline dair önemli bir yaklaşım göremiyoruz. Asgari ücretliler doğrudan popülist politikaların bir aracı haline dönüştürülüyor. Erken seçim tartışmaları, dolar bazlı asgari ücret söylemleri bunun önemli bir göstergesidir. Önce doğru tahlil sonra ise tedavi konuşulmalıdır. Kök nedene inilmesi gerekir. Ekonomik büyüme, gayri safi milli hasıla, cari açık gibi veriler bize refah için tam olarak bir projeksiyon sunmakta yetersiz kalıyor. Toplumsal refah yalnızca sayılarla ölçülmez; toplumun her kesimine fayda sağlayacak bir süreçtir. Ve bu kalkınmanın temeli, eğitimle atılır.
Türkiye’de asgari ücretle geçinenlerin oranı, 2024 itibarıyla çalışan nüfusun neredeyse yarısına ulaşmaktadır. Bu oran, eğitimdeki eksikliklerin ve nitelikli iş gücünün yetersizliğinin bir sonucudur. Oysa eğitim, bu durumu tersine çevirebilecek en güçlü araçtır. Nitelikli iş gücü, sadece ekonomik büyümeyi hızlandırmakla kalmaz; aynı zamanda gelir dağılımında adaletin sağlanmasına da katkıda bulunur. Bu da, asgari ücretin toplumdaki önemini giderek azaltan, kapsamlı bir dönüşümün kapılarını aralar.
Eğitimde yapılacak köklü reformlar, Türkiye’nin kalkınma yolunda önemli bir dönüm noktası olacaktır. Eğitimle güçlendirilen iş gücü, rekabetçi bir ekonomi yaratacak, katma değerli üretim sağlayacak ve nihayetinde halkın yaşam standartlarını yükseltecektir. Bu da asgari ücretle geçinenlerin sayısını azaltacak ve toplumun geniş kesimlerinin refah seviyesini yükseltecektir.
Sonuç olarak, asgari ücretin toplumdaki anlamını değiştirmek, yüzeysel düzenlemelerle değil, derin ve kalıcı bir eğitim reformu ile mümkündür. Eğitim, ekonomik kalkınmayı sağlayacak en güçlü araçtır. Her bir adım, Türkiye’yi yalnızca büyüme rakamlarıyla değil, gerçek ve sürdürülebilir kalkınma ile ileriye taşıyacaktır. Böylece, asgari ücretli oranı gelişmiş ülkelerdeki seviyelere çekilebilir ve halkın yaşam kalitesi arttıkça, asgari ücretin önemi de azalacaktır.
Fedai Zorlu
FACEBOOK YORUMLAR