Ayasofya, İstanbul’un fethine kadar 916 yıl kilise, 1453’ten sonra cami olarak kullanıldı. 1934’te alınan karar üzerine 86 yıl müze olarak hizmet verdi. Aslında ibadete açık bir bölüm ayrılmıştı. 24 Temmuz 2020'de 86 yıl sonra hükümetin aldığı kararla yeniden müzeden tamamı camiye dönüştürülerek büyük şovlarla tamamı ibadete açıldı.
Bazı yazar- çizerler, kimi siyasetçiler, iktidardan ikbal bekleyen bazı bürokratlar 86 yıllık esaret sona erdi diye yazdılar, çizdiler, konuştular. Oysa Türkiye Cumhuriyeti egemenliğinde bir yer burası. Türk hükümeti bir karar alır camiye dönüştürür, başka bir karar alır müzeye dönüştürür. Hatta restorasyon yapılacak deyip, bir de elli yıl sürecek der, iki üç yıl süren şovunu restorasyon söylemiyle bitirir. Memleketim insanının da yarısı yapılanların hepsini alkışlar.
Bakın Ayasofya şovu yapılırken başka neler yapıldı. Van Gölü’nde bulunan Akdamar Adası’ndaki Akdamar kilisesi Türkiye bütçesinden restore edildi. Ermeni kilisesi burası. Tarihimizde acı hatırası olan bir yer. Birinci dünya savaşında Rus işgali sonrası geri çekilen Rus Ordusu buraları Ermenilere devretti. Büyük bir kıyım başlatan Ermeniler Van’da neredeyse Türk, Kürt ayırmadan Müslüman nüfusu katlettiler. Kadınlara kızlara tecavüzler, akla hayale sığmayanişkencelere maruz kaldı Vanlılar. Bakın yıllar sonra yaşananların tanıklarından Vanlı Seher hanım nasıl anlatıyordu: ermeni işkenceleri sonucu aklını kaybeden Nazo hatun, Ermeni zulmünden, tecavüzünden kurtulmak için kendini ateşe verip pervane gibi döne döne: gelin kızlar bizim düğünümüzdür diye diye ölüme giden genç kızlar. Akşam olunca içimize gelen Ermeni askerleri, 150 tane kadın içinden 10-11 tanesini seçip götürürlerdi. Sabaha kadar tecavüz ederlerdi. Bu kadınlar öyle olurdu ki, kan revan içinde gelirler, günlerce iyileşemezler, hasta bitap yatarlardı diyor Seher hanım. Defalarca tecavüze uğrayan yedi yaşındaki Fatma, dokuz yaşındaki Gülfaz, zorla götürülürken kendilerini köprüden Mermit Çayı’na atan iki gelin, Zahide ve Fatma. Vanlı Derviş Efendi’nin gözleri önünde tecavüze uğrayan kızları Hayriye ve Şadiye.
Bu zulümden kaçarken Van Gölü’nün kıyısına yönelen Türkler ve onlara kurtarıcı gibi yaklaşan vapurlarına bindiren Ermeni eşkiyalar. Rotayı Akdamar Adasına döğru yönlendirdiler. Vapurdaki bütün erkekleri kesici aletlerle doğreyıp göle attılar. Masmavi olan su kızıla döndü. Kadınları Akdamar kilisesine götürürken elli kadın hep birden suya atlayıp yaşamlarına son verdiler.
Tarihimizde böyle acı hatırası olan bu kilise yok edilip yerine bu kahraman kadınlarımız için bir anıt dikilmesi gerekirken, kilise onarılıp ayinlere açıldı.
Ayasofya’yı ibadete açık bölümü olduğu halde müze oluşunu dahi 86 yıllık esaret diye niteleyenler acaba Akdamar kilisesi için bir şey söylediler mi?
Sadece bu mu? İzmir 15 Mayıs 1919 günü İngiliz destekli Yunan Ordusu tarafından işgal edildi. Halk ne olduğunu anlamak için Konak Meydanına toplandı. İlk karaya çıkan alaya Efsun Alayı diyor Yunanlılar. Taşkınlıklar, şımarıklıklar içinde daha o gün bir çok insanımıza kıydılar. Kışlalarına çekilmiş askerlerimizi, subaylarımızı aşağılayıp, ünüformalarını yırtarak, “zito Venizolos” diye bağırmalarını istediler. Buna uymayan subayımızı oracıkta şehit ettiler. Bir çok subayımızı denizde açıkta bekleyen gemilerine götürüp, atlarını koydukları yerlerde pislik içinde beklettiler. Bu sırada İzmir baş kilisesinin papazı, metropolitan Hırisostomos etekleri savrula savrula oraya geldi. Bir elinde İncil, diğer elinde haç. Önce Yunan albayın çizmelerini öptü. Sonra elindeki haç ve İncili havaya kaldırarak bir vaaz verdi. Vaazın özeti şöyleydi: “Ne kadar Türk kanı dökerseniz cennete o kadar yakınsınız” bu sırada kalabalığın arasında otuz yaşlarında bir yiğit adam, bu şımarıklıklara dayanamayıp belinden çekti Rewolver marka tabancasını doğrulttu Yunan bayraktarına üç el ateş etti. Dan, dan, dan!... Karpuz gibi devrildi atının üzerinden elindeki Yunan bayrağı ile. O kahraman Hasan Tahsin’di. Oracıkta şehit ettiler Hasan Tahsin’i. Yayıldı batı Anadolu’ya Yunan işgali. Metropolitan Hırisostomos’un vaazının gereğini yaptı Yunan istilacılar. Onbinlerce insanımızı öldürdüler. Yaktılar, yıktılar her yeri. Soygunlar, tecavüzler, işkenceler. Dünya böyle bir istila yı daha önce görmedi. Zaman içinde toparlanan Türk Milleti, kurduğu ordusuyla Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Büyük Taarruz’la 30 Ağustosta kazandığı büyük zaferden sonra kovaladığı Yunan ordusundan hayatta kalanları da İzmir’de 9 Eylül’de denize döktüğü gün o papazı, İzmir metropolitanı Hırisostomos’u yaka paça Konak meydanına getirdiler. Paramparça edilerek öldürüldü. Metropolitan kilisesi de bir top atışıyla yıkıldı. O tarihten beri İzmir’de metropolitanlık kaldırıldı ve Lozan Anlaşmasıyla da yasaklandı. Ta ki 2017 yılında bu hükümetin hem de törenle tekrar metropolitan atamasına onay verene kadar. 86 yıl müze olarak kalan Ayasofya’yı esaret gören güruh acaba İzmir’deki bu duruma nasıl bakıyor.
Trabzon’da bir kilise ,ve manastır, Sümela Manastırı. Kurtuluş Savaşı öncesi ve sırasında yeniden Pontus hayali kuran, Türkleri baskınlar yaparak öldüren, köyleri yakıp yıkan, işgal kuvvetleriyle işbirliği yapan Rum eşkıya çetelerinin örgütlendiği, toplantılar yapıp kararlar aldığı bir ihanet yuvasıydı. Başta Topal Osman ve Türk Çetelerinin karşı baskınları , mücadelesi sayesinde bölge halkı biraz nefes alabiliyordu. Kurtuluş Savaşı’nda hepsinin defteri dürüldü. Lozan Anlaşmasıyla da manastır kapatıldı. Ta ki 15 Ağustos 2010 yılına kadar. 88 yıl aradan sonra bu hükümet tarafından tekrar ayine açıldı. Hem de Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethettiği 15 Ağustos 1461 tarihinin yıldönümünde. Ayasofya’nın müze olarak kalmasını bile esaret gören güruhtan bu konuda bir ses çıkmadı. Ayasofyadaki durum esaretse acaba bu nedir?
Osmanlı son dönemleri. Henüz Bulgaristan kaybedilmemiş. Sofya şehri, bir İngiliz elçisi hatıralarında diyor ki: Balkanlarda en çok cami bulunan şehirlerden biri Sofya diyor. Şimdilerde gidin bir bakın. Sofya’da bir tane cami kalmış. Hepsini yıkıp yok etmişler. Yerlerine büyük binalar dikmişler. Sadece camiler mi? Türklere ait ne kadar eser varsa ya yıkıp yok etmişler, ya da perişan vaziyette yok olmayı bekliyor. Filibe şehrindeki Türk kalesi en iç acıtıcı olanlardan, yıkılmış, yok olmak üzere. TİKA reklam yapıp duruyor. Neden onarmaz bu kaleyi? Bulgarlar böyle yaparken biz ne yaptık? 1859 senesinde yapılan İstanbul’daki Haliç'te bulunan Bulgar Kilisesini kendi bütçemizden restore ettirerek yedi yıl süren restorasyondan sonra 2018'de hizmete açtık. Ayasofya’nın müze olmasını esaret kabul edenler bu kilise için ne diyorlar merak ediyorum.
Zaten ibadete açık bölümü bulunan, diğer bölümleri müze olarak kullanılan Ayasofya’yı ibadete açmakla övünen, alkışlayan güruh, esaret son buldu diyor ya, bakın Cumhurbaşkanı kendi açıklamalarında ne diyor; "Halen ülkemizde ibadete açık 435 kilise, sinagok ve havra bulunuyor” Ayasofya’nın müze oluşuna esaret diyen güruh, Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasına ne diyor? Hiç ses çıkmadı. Hepsine Allah akıl fikir versin.
“Çalsın Abdullah oynasın Bekir, akıl olmayınca neylesin fikir.”
Ali Çetinkaya
FACEBOOK YORUMLAR