Geyve'deki vişne ağaçlarını gördükçe dedesini hatırlayan şair
Geyve'yi sevdiren bir şair.. Geyve'yi sevmek için bir nedeniniz daha var.. Geyve'deki vişne ağaçlarını gördükçe dedesini hatırlayan şair.. Muhammed Emin Avcı, Geyve ile gönül bağını koparmayan şair yazar İbrahim Tenekeci'yi yazdı.

İşte "dunyabizim.com"da yayınlanan o yazı;
Ölen çocukluğa ağı-t
“Ağıt” kelimesinin kökeni konusunda bir fikir birliği yok. Ölüm, Karacaoğlan'ın deyişiyle yediğimiz şekerleri zehir ettiğinden, ağıtı “ağı” köküne daha layık buluyorum. Dileyen kendi ağıtını başka bir köke dayandırsın. Muhammed Emin Avcı yazdı.
Mahrem bir derdiniz varsa onu ulu orta açamazsınız. Güvendiğiniz birine ya da bir uzmana danışırken bile o dert “bir arkadaşınıza ait” oluverir. Kimi vedalar da böyledir. Hazır değilsinizdir. Daha fenası hiçbir vakit de hazır olmayacaksınızdır. İşte o zaman o derdi bir başkasına, hatta bir yabancıya yüklemek çok daha kolay gelir kişiye. Ölüm böyledir. Bilhassa ölen çocukluğunuzsa.
“Ağıt” kelimesinin kökeni konusunda bir fikir birliği yok. Ölüm, Karacaoğlan'ın deyişiyle yediğimiz şekerleri zehir ettiğinden, ağıtı “ağı” köküne daha layık buluyorum. Dileyen kendi ağıtını başka bir köke dayandırsın.
Ağıt
korsikalı ihtiyar
denizin tarifini yapar torununa
kamasını gösterir
heyecanla atılır çocuk suya
boğulur
okunaksız yazılmış bir şiir olur
gözleri ihtiyarın.
kim korkutacak artık kuşları
kim çıkacak vişne ağaçlarına
hep üşüyecek ellerimiz
baktıkça onu hatırlayacağız
ah bu deniz
dizilmez mi kurşuna.
(İbrahim Tenekeci- Üç Köpük)
Tenekeci’nin şiirleri içinde bana en derinden dokunanı bu şiirdi. Bu şiirde çok derin bir duyuş hissediyordum ama bu duyuşun sebebi hakkında uzaktan yakından bir fikrim yoktu. Ta ki bugüne kadar. Bugün şairin düzyazılarının bir kısmını barındıran Son Düzlük kitabındaki “Vişne Ağacı” yazısını okudum. Öğrendim ki Korsikalı ihtiyarın torununa yaktığı ağıt aslında şairin dedesine yaktığı ağıtmış. Acısı o denli sinmiş ki dizelerine Üç Köpük’ü okuduğumda zihnimde kazılı kalan bu şiir olmuş. Bir kişinin dedesi ölmüşse yaşı kaç olursa olsun çocukluğunun büyük bir kısmı da onunla ölmüştür. Üzerine toprak attığı dedesinin bedeninden çok, kendi çocukluğudur.
Mezkur yazıdan alıyorum: “Bu şiir yayınlandığı zaman niçin kiraz, elma, armut değil de vişne ağacı diye soranlar olmuştu. Cevabını 2002 yılında şu şekilde verdim; Geyve'deki vişne ağaçlarına inanılmaz bir sempati besliyorum. Bunun nedeni dallarındaki meyveler değil vişne ağacını gördükçe dedemi hatırlamam. Çünkü dedem gözümde hep bir vişne ağacı olarak kaldı.”
Şair torun, dedesinin ağıtını yakarken bunu Korsikalı bir ihtiyar denizcinin dilinden torununa yakıyor. Derdi öyle mahrem ki şiiri yazdıktan yıllar sonra gerçeği belki kendine bile ancak açabiliyor. Denizi kurşuna dizmek isteyen aslında şairin ta kendisi. Ne Geyve’de ne de Taşköprü’de deniz olduğunu göze alırsak sanki kurşuna dizilmeye niyet edilen deniz, İstanbul’un içinden geçiyor. Şairin bağrını delip geçen yarası gibi.
Şairi anlayacak bir yol daha buluyorum. Neden boğulan ihtiyar değil de çocuktur? Çok açık değil mi? Bir çocuğu dedesinin ölümünden ziyade ne boğabilir?
Dedenin göçüşü tek şiire sığar mı hiç? Tenekeci de sığdıramamış. Sığamamış tek ağıda acısı. “Dedeler ve Çiviler”de doğrudan anlatmış:
1.
Yağmur yağıyor
Yüzlerce ırmağa dönüşüyor cam.
Rahmetlinin resmi için
Duvara çivi çakıyor babam.
2.
...
Her şeyi ikiye bölerek ilerliyordu tabut
Büzülüp kalmıştım yokluğunun başucuna
Yağmur yağıyordu canımı acıtarak...’
İşte sahici acı, sahiden acıtıyor insanı. Şairin acısını acımıza katıyoruz. Yağmur çividen damlalarla çiseliyor üzerimize. Tüm zevkleri kökünden söküp atan ölüm, gidenimizin yokluğunun başucuna büzüp bırakıyor bizi. Ana rahmindeki bebek pozisyonunda. Doğsak ciğerlerimizi yırtarcasına ağlayacağız. Gıkımız çık-a-mıyor.
Sizin hiç dedeniz öldü mü?
Muhammed Emin Avcı
FACEBOOK YORUMLAR