Milli Mücadele'de Geyve (7)

Arif Öztürk

27 NİSAN 1920... ASİLER TARAKLI'YA SALDIRIYOR

Yarbay Mahmut’un şehit edilip, kuvvetlerinin dağıtılması; isyanın daha da büyümesine neden olmuş, İstanbul Hükümeti ve işgalciler ve işbirlikçilerini umutlandırmıştır. Hendek’i ele geçiren asiler Adapazarı’na doğru yürümeye karar vermişlerdir. Bu gelişmeler karşısında Adapazarı’nın yönetici ve eşrafı ise şehirde karışıklık çıkmasını istemediğinden, kışkırtmalara karşı koymaya çalışmışlardır. Bunun için Kanbolat Sait ve Kazım Beyler’in de içinde bulunduğu üç kişilik nasihat heyeti 23 Nisan 1920 günü Hendek’e gönderilmiştir. Ancak nasihat heyetindekiler Budaklar Köyü civarında asilerle konuşmaya çalışırken asiler tarafından öldürülmüşlerdir.Yanlarındaki küçük silahlı birlik dağılmıştır. Bu durumdan haberdar olan Adapazarı’ndaki Kuvay-ı Milliye taraftarları Adapazarı’nı terk edip Geyve’ye gelirler. Asiler serbestçe Adapazarı’na girerler. Asiler Adapazarı kaymakamı olarak Düzceli Kadir Bey’i, jandarma komutanı olarak Düzceli Maan Bey’i tayin ederler. Bu gelişmelerin akabinde İzmit mutasarrıflığını gayri resmi yürüten (28 Nisan 1920’de İzmit mutasarrıflığına vekaleten atanmıştır.) Sapanca’nın Akçay köyünden İbrahim Hakkı Bey Adapazarı’na gelir ve halka padişahın selamını getirdiğini belirterek gönüllü asker kaydına başlar. 20 Nisan 1920’de Göynük'ten gelen bazı milli mücadele karşıtları Taraklı'yı ele geçirip halkı kışkırtmaya başlamışlardır. 25 Nisan 1920 günü Ali Fuat Paşa Bursa’dan at üstünde Geyve'ye hareket eder.

20 Nisan 1920 günü asi elebaşlarından Köse, Hacı Emin yanlarında şahıslarla Göynük’ten Taraklı’ya gelirler. Taraklı halkını bir araya toplayarak Padişah’a sadık kalacaklarına dair yemin ettirerek dualar okurlar. Daha sonra tekrar Göynük’e dönerler. Bu durum, yıllarca devletine ve dinine bağlı Taraklı halkının kafasının karışmasına neden olmuştur. Taraklı’ya Milli Mücadele karşıtı asilerin geldiğinin öğrenilmesi Geyve’de endişe yaratmıştır. Ali Fuat Paşa, Çolak İbrahim’e yanına kuvvet alarak Taraklı'ya gitmesini emreder. Aynı gün 25 Nisan 1920’de Çolak İbrahim yanına Mudanyalı Vasfi’yi, ihtiyat zabiti mitralyözcü Mülazım İbrahim’i, Bulgar Sadık’ı ve 44 neferi alarak Geyve’den Taraklı’ya hareket eder. Belirli bir yol aldıktan sonra geceleyin dinlenmek için mola verirler. Mola yerinde yanlarında bulunan Mahmud Çavuş ve 16 nefer firar eder. Çolak İbrahim kalan kuvvetiyle 26 Nisan 1920 günü sabah saat sekizde Taraklı’ya varır. Çolak İbrahim bunu şöyle anlatmıştır:

"Bu aralık Taraklı’nın 'Şeriatçi' asiler tarafından işgal edildiği haberi verildi. Hemen yanıma Mudanyalı Hacı Vasfi’yi, ihtiyat zabiti Mitralyöz Mülazım İbrahim ve 45 nefer alarak Geyve’den Taraklı’ya hareket ettim. Mitralyözle, bomba topunu ve cephaneyi bir arabaya yüklettim. Ben de Hacı Vasfi ile ikinci bir arabaya bindim, yola koyulduk.

Kafile dört saat yürüdükten sonra önümüze bir tepe çıktı. Bu tepeyi aşmak icap ediyordu. Ortalık iyice kararmıştı. İçinde bulunduğumuz araba tepeyi tırmanırken efrat arasında bulunan Mahmud Çavuş isminde birisi mırıldanmaya başladı. Hatta:


‘’Bu nasıl Bolşeviklik? Kumandan arabada gidiyor, efrat ise yaya yürüyor!’’ diye de bağırdı. Ondan sonra efrada hitap ederek:

'Arkadaşlar, dedi, oturunuz. Daha ileri gitmeyelim!' sözlerini ilave etti. Bolşevikliği kendi kafasına göre tefsire kalkışan ve maiyetimizi isyana teşvik eden bu Mahmud Çavuş’u nasıl bir muameleye tabi tutabileceğimi düşündüm. Vaziyetimi tahlil ettim.

Maiyyetimdeki efrada henüz tamamen hakim olmadığım aklıma geldi. O anda istinad edecek bir kuvvet göremedim. Memleket içinde hüküm süren hercümercin doğurduğu türlü türlü düşüncelerin hesaba katılması lazım geleceğine kanaat getirdim. Herhalde ‘’ Mahmud Çavuş’un terbiyesini vermek için sabaha kadar beklemek daha muvafık olacak’’, dedim. Efradı daha ziyade ileri gitmeye mütemayil görmeyince ve herkesin bulunduğu yerde oturduğunu teşhis edince:

‘’Ortalık karardı. İleri gitmeye imkan yok. Geceyi burada geçirelim!’’ emrini verdim.

Ertesi sabah ortalık ağarınca, Mahmut Çavuş’un on altı arkadaşı ile firar etmiş olduğunu öğrendik. Yanımızda 29 kişi kalmış oluyordu.

Ben yine bu kuvvetle yola devam ettim. Sabahleyin saat sekizde Taraklı’ya vasıl oldum. Derhal kasabayı kuşattıktan sonra içeriye girdim. Şeriatçılardan eser yoktu. Yaptığım tahkikat neticesinde asi reislerinden Köse ve Hacı Emin’in yanlarında üç asi Çerkes olduğu halde Göynük’ten Taraklı’ya geldiklerini, halkı bir araya toplayarak padişaha sadık kalacaklarına dair herkese yemin ettirdiklerini, bunun üzerine dualar okuduklarını ve bu merasimin ifasına müteakip Göynük’e avdet ettiklerini öğrendim.

Binaenaleyh, Taraklı halkı hangi tarafa inanacaklarını, kimin tarafını tutacaklarını bilemiyorlardı. Bir taraftan şeriat kelimesini siper edinerek vatana ihanet eden asilerden korktukları için onlarla beraber harekete mecbur olduklarını zannediyorlar, diğer taraftan ise Kuva-yi Milliye’ye yardıma meyyal bulunuyorlardı. Onun için 26 Nisan gününü Taraklı’da halkı tenvir ile geçirdim. Kasabanın ileri gelenlerine nasihatler ettim, herkes memnun oldu. ‘’

Çolak İbrahim Kuvvetleri 26 Nisan 1920 gecesi Taraklı’da kalırlar. 27 Nisan 1920 sabahı Göynük istikametinden gelen 300 kadar silahlı asi Taraklı’ya saldırır. Çolak İbrahim; Bulgar Sadık’ı kuzeye, Yüzbaşı Vasfi’yi doğuya konuşlandırıp kendiside Taraklı’nın içinde bulunan tepeye makineli tüfekle konuşlanır. Çatışma aralıklı olarak on bir saat sürer. Asiler ölü, yaralı 42 kayıp verirler. Daha sonra Göynük istikametine doğru kaçarlar. Taraklı’da kalan Çolak İbrahim 1 Mayıs 1920 günü Göynük’e hareket eder. Bu olayı Çolak İbrahim 'Milli Mücadele Esnasında Kuvayı Seyyare Kumandanlığıma Ait Hatıralarım'da şöyle anlatmaktadır:

O gece Taraklı’da yattım. Ertesi sabah henüz uykudan uyanmışken, maiyetimdeki efrattan birisi telaş içinde yanıma gelerek:

"İbrahim Bey, ne duruyorsunuz? Asiler tarafından kuşatılıyoruz!" diye bağırdı.


Ben bu telaş ve endişeye o kadar ehemmiyet vermedim. Çünkü her zaman olduğu gibi, o gece de yatmadan önce emniyet tertibatı almıştım. Eğer asiler bizi sarmak istiyorlarsa, önce bu emniyet tertibatı ile çarpışmaları lazımdı.

Bununla beraber, hiç vakit kaybetmeden düşmanlarla müsademeye girişmek ve onları püskürtmek lazımdı. Onun için derhal lazım gelen emirleri verdim. Bulgar Sadık’ı kuzeye, yüzbaşı Vasfi’yi doğuya gönderdim. Ben de bir mitralyöz alarak tepeye çıktım ve oradan müsademeye iştirak ettim.

Bizi kuşatarak esir etmek isteyen asi 'şeriatçılar' takriben 300 kişi idi. Ben de yanımdaki mitralyözden layıkıyle istifade edemiyordum. Çünkü, mitralyöz zabiti olan İbrahim, mitralyöz bölüğünde pek az zaman bulunmuştu. Bundan başka mitralyöz efradı da yoktu.

Bu vaziyette sabahleyin başlayan müsademe bila fasıla on bir saat kadar devam etti. Bizim muhtelif istikametlerden mukabelede bulunmamız cahil asileri şaşırttı. Ortalık kararmak üzere iken, mütecavizler maktul, yaralı ve esir olarak 42 zayiat verdikten sonra perişan bir halde dağıldılar. Müsademe esnasında Hacı Vasfi ile Bulgar Sadık Bey büyük bir cesaret örneği gösterdiler.

Maiyetimdeki 29 kişi ile 300 kadar asiye karşı mukavemet etmek pek tehlikeli bir işti. Vaziyetimizin vehametini tamamiyle müdriktim. Onun için bir aralık Taraklı telgrafhanesinden Geyve’de bulunan Fuat Paşa’ya ve erkan-ı harbi Saffet Bey’e telgraf çekerek içinde bulunduğumuz mühlik vaziyeti kendilerine bildirdim. Fuat Paşa’dan gelen cevapta

"Yaverim mülazım İbrahim’le size yardımcı kuvvet gönderilmiştir. Bu kuvvet gelinceye kadar mukavemet ediniz." deniliyordu.

Yardımcı kuvvet denilen şey 18 neferden ibaretti. Mamafih, zayıf olmakla beraber yine işimize yaradı. Fakat, o kuvveti bütün gün beklediğimiz halde hiçbir kimse zuhur etmedi. Biz asileri püskürttükten ve geceyi Taraklı’da sükunet içinde geçirdikten sonra Fuat Paşa’nın gönderdiği 18 kişi, Nisanın 28’inde, yani müsademenin ertesi günü, Taraklı’ya muvasalat etti.

Bu 18 kişiye kumanda eden Mülazım İbrahim’den niçin geç kaldıklarını sorduğum zaman şu cevabı aldım:

"Yolda gelirken efradın ayakları şişti. Hepsi yürüyemez bir hale geldi. Onun için geceyi Taraklıya 4 saat uzakta bir köyde geçirmek zarureti hasıl oldu."
.......

Eşref tekrar bize iltihak ettikten ve yardıma gelen Mülazım İbrahim geri döndükten sonra ben de 1 Mayıs ta, öğleden sonra saat dörtte, Taraklıdan Göynük’e hareket ettim."


Arif Öztürk